Tag Archives: zaman

Mumun İlhamı

Masamda etrafı aydınlatmak için yanan bir mum,

Dumanı üstünde sıcacık bir çay,

Şarjı bitmiş bir akıllı telefon ve

Yeni başlanacak bir kitap duruyor.

Mumun neden yandığı belli. Elektrikler kesik. Fırsattan istifade, aklıma bir kağıda bir şeyler karalamak geliyor. Ve bu satırları yazarken, 5 dakika sonra elektrikler geliyor.

Ne mi yapıyorum? Işığı açmama kararı alıyorum. Zihnimde alevlenen yeni düşünceler gibi mumun da yanmasına devam etmesini istiyorum. Tüm çabam, zihnimdeki taze düşünceleri hiçbir dikkat dağıtıcı unsura takılıp kalmadan kağıda dökebilmek. Yoksa elektrikle bir alacağım vereceğim yok.

Resim

Mumu izleyerek düşünmeye devam ediyorum. Beni düşüncelere iten, ilhamı veren, yanan bu mum aslında. Zaten ilham kaynağı dediğin şey, her şeyden, her yerden gelir. Bir yapay ışık kaynağı bile, bir ilham kaynağına dönüşebiliyor.

Dimdik halde duran mum, hayatın devinimi ve çalkantılarıyla ayakta durmak için mücadele eden bir insana nasıl da benziyor. Mumun en üst kısmında yanan ve titrek halde bulunan ışık ise insan başını yani zihni temsil ediyor. Mumun ışığı gibi titrek, hareketli, daima kımıl kımıl bir zihin. Biz uyusak bile durmayan, mekana bağımlı gibi durup da mekandan bağımsız olan zihin.

Işığın üstünde, sadece dikkatle bakıldığında farkedilen siyah, uçuşan, ince dumanlar görülüyor. Öyle bir odakla bakacaksın ki ona, ancak o zaman rengini ve izini belli ediyor. İşte o, uçup giden zamandır… İnsan; ömrüne özenip bezenip odaklanmayınca, ne rengini ne de izini belli ediyor zaman…

Mumun altında duran sabitleyici tablada ise daima mumun bir gölgesi var. O da insanın bu hayata bıraktıklarının koyu bir resmi… Yani geçmişi… Hemen yaşamının ardında, tıpkı tablanın ardındaki gölge gibi. Yaşamının hemen peşinde, geçmişte kalmış gibi dursa da. İnsanın geçmişi, yaşamının etrafını çitlerle çevrelemiş bir çember gibi sanki. Hangi aynaya bakarsa baksın insan, geçmişini saklayan hiçbir ayna yok.

Ve zaman geçtikçe mumun boyu kısalıyor. Tıpkı yaş geçtikçe bir gün, boyumuzun kısalması gibi. Eğer mumu tablaya dimdik yerleştirmişsek o mum, gün gelince dimdik bir halde kısalıyor. Dimdik olan, sağlıktır. Ancak sağlam bir zemine, bir şeyi dimdik yerleştirmeyi başarırsın. Sağlık da öyledir.

Mumu ister dik yerleştirelim, ister biraz eğik yerleştirelim bu mum,  her halükarda akıyor. Tıpkı mutlu veya mutsuz yaşamış hiç farketmez her insanda var olan, hüzün gibi… Hüzünsüz insan yoktur, ışıksız insan vardır.

Bir mum bunları yazdırdıysa, vardır ilham kaynağı’nın bir bildiği…

Serap Doğan

04.02.2014 – 01:13

Zaman Perspektifi

30 yıllık araştırmada bulduğumuz şu; insanların içinde yaşadığı 6 tane ana zaman dilimi var.

2’si geçmişe, 2’si şimdiki, 2’si gelecek zamana odaklı. Geçmişe odaklanan insanlar hep ”eski güzel günleri” hatırlar. Başarılar, mutlu doğum günleri, nostalji. Bunlar aile fotoğraf albümleri tutan, aileye ait ritüelleri hatırlayan kişilerdir. Başkaları vardır, sadece pişmanlıklara odaklanırlar. Sadece başarısızlıklara, sadece geçmişteki kötü şeylere odaklanan insanlardır bunlar. Bu yüzden onları pozitif geçmiş-negatif geçmiş olarak ayırıyoruz.

Yaşamanın şimdiki zamanda da 2 yolu var. Birincisi hedonistik yaklaşım; zevk için yaşamak ve acıdan uzak durmak. Bilginin peşinde, keyif peşinde.

Şimdiki zamanda yaşayan diğer grup ise plan yapmak boş iş diye düşünür. ‘Hayatımın kaderi yazılmış’ derler; dini inancı yüzünden, fakirlik yüzünden. İçinde yaşadığı şartlar yazılmış bir kader.

Resim

Çoğunluğumuz buradayız, çünkü gelecek odaklıyız. Oynamak yerine anlaşmayı öğrendik. Ayartmalara kanmamayı öğrendik. Ama gelecek odaklı olmanın bir başka yolu daha var. Bazı dini inançlara göre; hayat, fiziksel bedenin ölümünden sonra başlar. Gelecek odaklı olabilmek için beklentilerin gerçekleşeceğine inanabilmek gerekir. Eğer enflasyon çok yüksekse bankaya para koymazsınız. Çünkü geleceğe güvenmiyorsunuzdur.

Eğer ailenizde bir dengesizlik varsa yetişkinler size verdikleri sözleri tutamaz. Ekvator’a ne kadar yakınsaınız o kadar şimdiki zaman odaklı olursunuz. Ne kadar iklimi değişmeyen bir coğrafyada yaşıyorsanız o kadar her şeyin aynı kalacağını hayal edersiniz. Protestanlar her yerde Katolik ülkelerden daha yüksek GSMH’ye sahiptir. Bunun sebeplerinden biri Protestan ahlakıdır. Buna göre başarılı olmak için çok çalışırsın. Ve böylece Tanrı’nın seçilmiş kullarından olduğunu kanıtlarsın. Benim ailem Sicilya’dan gelmiş. İtalya’da La Lega adında siyasi bir hareket var. İtalya’yı ortadan ikiye, Kuzey İtalya, Güney İtalya diye ayırmak istiyorlar. Toskana’nın hemen altından çizilecek bir sınırla.

Kuzeydekiler diyor ki: “Bütün işi biz yapıyoruz. Güneyliler tembel, çocuk gibiler, bebek yapmak, 3 saat süren akşam yemekleri yemek istiyorlar vs.”

Güneydekiler de diyor ki “onlar İtalyan değil, Alman-Avusturyalı, makarna yiyeceklerine yoğurt yiyorlar, öğlen yemeklerini kese kağıdında taşıyorlar. Son seçimde La Lega tüm oyların %14’ünü aldı. Ortaya çıktı ki analizimiz doğru sonuçlar verdi. Kuzeydeki insanlar güneydekilere göre daha çok gelecek odaklı. Güneydekiler ise daha geçmiş odaklı veya şimdiki zaman hedonizmine yakın. İşte benim ailemde Sicilyalı. Ben de her sene giderim. Eğitim vakfı kurduk orada. Lise öğrencilerini üniversiteye gönderdik. Bilgisayar laboratuarları kurduk. Ben bunları anlatırken bir adam geldi ve dedi ki; “Ben bir şairim, kelimelerle yaşıyorum… Seni dinlerken fark ettim. Sicilya diyalektinde gelecek zaman kipi yok” –Nasıl yani diye sordum vardı. Var ama olacak yok! Bu yüzden hiçbir iş yapılamıyor. Ben de fark etmedim, çünkü biz hiç plan yapmayız. Yeterli sayıda insanın paylaştığı ortak bir zaman perspektifi olunca bu ülkelerin karakterini belirleyici olabilir. Gelecek odaklı Protestan ülke yerine insanların geçmiş veya şimdiki zaman odaklı olduğu Katolik bir ülkedeysen seni derinlemesine etkileyecek bir şeydir bu. Zamanın Coğrafyası isimli harika bir kitap var. İyi arkadaşım sosyal-psikolog Robert Levine, dünyayı fiziken dolaşıp nefis deneyler gerçekleştirdi. ‘Hayat hızı’ ismini verdiği şeyi ölçtü. Zaman perspektif; insanların kendi tecrübelerini bölmelere, zaman dilimlerine ayırmalarıyla alakalı. Başka bir zaman algısı da kişinin süreç algısıdır.

Dişçideki bekleme odasında geçen zaman ne kadar uzun geliyor?

Bir sırada beklerken geçen zaman…

Eğlenirken zaman nasıl geçer? Tamamen kişinin sıkıldığı, heyecanlandığı veya heyecanlanmadığıyla alakalı… Robert Levine’nin yaptığı da farklı kültürlerle insanların farklı hayat hızlarına sahip olduklarını göstermek. Bunu da çok basit yolla yapıyor.

Bir kafede oturup, 100 metrelik bir mesafe belirleyip, insanlar bu mesafeyi yürürken hızlarını bir kronometreyle ölçerek. Postaneye gidip bu 2 kiloluk paketi veya kağıdı yollamak istiyorum deyip bunun ne kadar zaman aldığını ölçerek çıkardığı sonuçlarda yaşam hızlarına göre kültürleri tanımlayabilmek mümkün. Hatta şimdi şehirleri de Amerika’da 60 tane şehri hızlı yaşanan ve yavaş yaşanan şehirlere ayırdı. En hızlı yaşanan şehirler erkeklerin de en çok kalp rahatsızlığı yaşadığı yerler. Bu hız sizin tüm yaşam tarzınızı belirleyici oluyor. Hepimiz hayatımıza şimdiki zaman hedonistleri olarak başlarız. Hepimiz, memeden biberona zevk almak ister, acıdan kaçınırız. Ailelerin ve özellikle de okulların yapmaya çalıştığı şeylerden biri de şimdiki zaman odaklı küçük canavarları, gelecek odaklı hale dönüştürmek. Bazı kültürler de geçmiş odaklı yapmaya çalışır.

Amerika’da her 9 saniyede 1 çocuk okulu bırakıyor. Bu oran azınlıkların çocukları için daha da kötü. Erkekler de kızlardan daha kötü. Aslında bu ABD’deki erkek çocuklarını bekleyen büyük bir felaketin işaretidir. Bu çocukların liseyi bırakma sebebi sadece performans sıkıntısından kaynaklanmıyor. Güncel bir araştırmaya göre problemlerden biri 21 yaşına gelene kadar ortalama bir çocuk tek başına 10 bin saat bilgisayardan oyun oynamış oluyor. Büyük bir ihtimalle daha fazla zamanı pornografi seyrederek geçiriyordur. Bunları bir araya getirince sosyal yetenekleri gelişmiyor, duygusal paylaşım yapamıyor oldukları görülüyor. Aynı zamanda kendi yarattıkları bir alemde yaşadıkları anlamına da geliyor. Warcraft ve benzeri oyunlarda bunlarda heyecan verici. Yeni öğrendim, hatta bu firmalar 3 boyutlu oyunlar yapmaya başlıyorlar. Böylece, o dünyayı kaplayabilecek. Bu demektir ki çocukların beyinlerindeki kablolar dijital olarak yeni baştan döşeniyor. Bu da onların geleneksel ve analog bir okul sınıfına kendilerini asla ait hissetmeyecekleri anlamına geliyor. Birisi sana bir şey anlatıyor, iyi bir resim bile yok bu da ‘sıkıcı’ demek, hiçbir şeyi kontrol edememek demek, orada pasif olarak oturmak demek ve eğer müfredatı değiştirmek istendiğinde gelenekselciler geri dönüp okuma-yazma-aritmetiğe yoğunlaşma gerek diyor. Felaket demek bu. Bu çocuklar asla buna uygun olamayacaklar. Onlar, şartları kontrol edebildikleri durumlarda olmak zorunda. Öğrenci okul düzeninde hiçbir şeyi kontrol edemez, pasiftirler. Okulda doğru kabul edilmesi gerekilen sonsuz bilgi verilir. Bütün bağımlılıklar şimdiki zaman hedonizminden gelir. Yemek, seks, uyuşturucu, kumar vs. tüm propaganda, bütün eğitici mesajlarımız, tüm kamu spotları gelecek zaman odaklı çocuklara yönelik.

Problem şu; bu çocuklara kötü davranışların etkileri anlatılıyor. Gelecek odaklı çocuklar bunları zaten biliyor ve yapmıyorlar. Şimdiki zaman odaklı çocuklar gelecekteki sonuçları biliyorlar. Buluğ çağında bir genç kız, eğer korunmadan seks yaparsa hamile kalabileceğini veya zührevi hastalık kapabileceğini biliyor. Ama bu bilgi asla davranışını değiştirmiyor. Bu da zaman perspektifiyle ilgili ilginç bir şey.

Bence teknolojinin gençlerin beyinlerini yeniden şekillendiren gücünü azımsıyoruz. Gençler artık saat takmıyor. Diyorlar ki o tek fonksiyonlu bir alet. Tek fonksiyonlu bir aletle zaman kaybetmiyorlar. Dijital dünyada yaşıyorlar, önemli olan şey ‘saniye’, söylemeyi unuttum. ABD’de insanları en çok kızdıran şeylerden biri bilgisayarın açılmasının ne kadar uzun sürdüğü ve bilgisayara bir şeyin indirilme süresi bir dakikadan az! Bu bile insanları sinirlendiriyor. Bu duygusal bir duruma dönüşüyor. Sırada beklerken, garsonu beklerken sinirleniyor insanlar. Beklemek vakit kaybı. Bilgisayarın açılmasını beklerken bile bence kültürümüzde temel bir değişim yaşanmakta.

Biz yetişkinler şunu anlamıyoruz. Çocuklar bizim çocukluğumuzdan tamamen farklı. Bu da zamandaki devrim yüzünden. USA Today gazetesiyle beraber yaptığımız güncel bir araştırmada Amerikalıların ne kadar meşgul olduklarını sorduk. Yarısından fazlası “bu sene geçen seneden daha yoğunum”  ve “arkadaşlarımı, ailemi ve uykumu başarılı olmak için feda ediyorum” dedi. Diyelim ki 8 günlük bir hafta var artık dünyada “ekstra günle ne yaparsınız” diye sorduk. “çok iyi olurdu” cevabını aldık. “o günü de çalışarak geçirir, daha başarılı olurdum”. Arkadaşlarla, aileyle hatta uyuyarak bile değil. Bu araştırmayı 20 sene öncede yapmışlardı. Yine canım sıkılmıştı. ABD’deki ailelerin sadece %60’ı akşam yemeğini oturup beraber yiyordu. Biz aynı araştırmayı geçen yıl yaptığımızda sadece 5 aileden 1’inin beraber akşam yemeğine oturduğunu gördük. ABD’de biz aile değerlerinden bahsediyoruz. Beraber yemek yemeyen, aile değerlerine sahip olamaz. Bence hayatın bilmecelerinin çoğunu kendi zaman perspektifimizi anlayarak çözebilir ve başkalarınınkini de çözebiliriz. İnsanlarla çalıştığımız birçok konu aslında zaman perspektifi çatışmasından geliyor. Bir kez bunu anlayınca Sen aptalsın, çocuksun veya domuz kafalısın veya otoritersin gibi suçlamalar yapmayı bırakabilir insan.  Gerçekten de dünyanın en basit fikri…

Prof. Philip Zimbardo