Tag Archives: gelecek

Zaman Perspektifi

30 yıllık araştırmada bulduğumuz şu; insanların içinde yaşadığı 6 tane ana zaman dilimi var.

2’si geçmişe, 2’si şimdiki, 2’si gelecek zamana odaklı. Geçmişe odaklanan insanlar hep ”eski güzel günleri” hatırlar. Başarılar, mutlu doğum günleri, nostalji. Bunlar aile fotoğraf albümleri tutan, aileye ait ritüelleri hatırlayan kişilerdir. Başkaları vardır, sadece pişmanlıklara odaklanırlar. Sadece başarısızlıklara, sadece geçmişteki kötü şeylere odaklanan insanlardır bunlar. Bu yüzden onları pozitif geçmiş-negatif geçmiş olarak ayırıyoruz.

Yaşamanın şimdiki zamanda da 2 yolu var. Birincisi hedonistik yaklaşım; zevk için yaşamak ve acıdan uzak durmak. Bilginin peşinde, keyif peşinde.

Şimdiki zamanda yaşayan diğer grup ise plan yapmak boş iş diye düşünür. ‘Hayatımın kaderi yazılmış’ derler; dini inancı yüzünden, fakirlik yüzünden. İçinde yaşadığı şartlar yazılmış bir kader.

Resim

Çoğunluğumuz buradayız, çünkü gelecek odaklıyız. Oynamak yerine anlaşmayı öğrendik. Ayartmalara kanmamayı öğrendik. Ama gelecek odaklı olmanın bir başka yolu daha var. Bazı dini inançlara göre; hayat, fiziksel bedenin ölümünden sonra başlar. Gelecek odaklı olabilmek için beklentilerin gerçekleşeceğine inanabilmek gerekir. Eğer enflasyon çok yüksekse bankaya para koymazsınız. Çünkü geleceğe güvenmiyorsunuzdur.

Eğer ailenizde bir dengesizlik varsa yetişkinler size verdikleri sözleri tutamaz. Ekvator’a ne kadar yakınsaınız o kadar şimdiki zaman odaklı olursunuz. Ne kadar iklimi değişmeyen bir coğrafyada yaşıyorsanız o kadar her şeyin aynı kalacağını hayal edersiniz. Protestanlar her yerde Katolik ülkelerden daha yüksek GSMH’ye sahiptir. Bunun sebeplerinden biri Protestan ahlakıdır. Buna göre başarılı olmak için çok çalışırsın. Ve böylece Tanrı’nın seçilmiş kullarından olduğunu kanıtlarsın. Benim ailem Sicilya’dan gelmiş. İtalya’da La Lega adında siyasi bir hareket var. İtalya’yı ortadan ikiye, Kuzey İtalya, Güney İtalya diye ayırmak istiyorlar. Toskana’nın hemen altından çizilecek bir sınırla.

Kuzeydekiler diyor ki: “Bütün işi biz yapıyoruz. Güneyliler tembel, çocuk gibiler, bebek yapmak, 3 saat süren akşam yemekleri yemek istiyorlar vs.”

Güneydekiler de diyor ki “onlar İtalyan değil, Alman-Avusturyalı, makarna yiyeceklerine yoğurt yiyorlar, öğlen yemeklerini kese kağıdında taşıyorlar. Son seçimde La Lega tüm oyların %14’ünü aldı. Ortaya çıktı ki analizimiz doğru sonuçlar verdi. Kuzeydeki insanlar güneydekilere göre daha çok gelecek odaklı. Güneydekiler ise daha geçmiş odaklı veya şimdiki zaman hedonizmine yakın. İşte benim ailemde Sicilyalı. Ben de her sene giderim. Eğitim vakfı kurduk orada. Lise öğrencilerini üniversiteye gönderdik. Bilgisayar laboratuarları kurduk. Ben bunları anlatırken bir adam geldi ve dedi ki; “Ben bir şairim, kelimelerle yaşıyorum… Seni dinlerken fark ettim. Sicilya diyalektinde gelecek zaman kipi yok” –Nasıl yani diye sordum vardı. Var ama olacak yok! Bu yüzden hiçbir iş yapılamıyor. Ben de fark etmedim, çünkü biz hiç plan yapmayız. Yeterli sayıda insanın paylaştığı ortak bir zaman perspektifi olunca bu ülkelerin karakterini belirleyici olabilir. Gelecek odaklı Protestan ülke yerine insanların geçmiş veya şimdiki zaman odaklı olduğu Katolik bir ülkedeysen seni derinlemesine etkileyecek bir şeydir bu. Zamanın Coğrafyası isimli harika bir kitap var. İyi arkadaşım sosyal-psikolog Robert Levine, dünyayı fiziken dolaşıp nefis deneyler gerçekleştirdi. ‘Hayat hızı’ ismini verdiği şeyi ölçtü. Zaman perspektif; insanların kendi tecrübelerini bölmelere, zaman dilimlerine ayırmalarıyla alakalı. Başka bir zaman algısı da kişinin süreç algısıdır.

Dişçideki bekleme odasında geçen zaman ne kadar uzun geliyor?

Bir sırada beklerken geçen zaman…

Eğlenirken zaman nasıl geçer? Tamamen kişinin sıkıldığı, heyecanlandığı veya heyecanlanmadığıyla alakalı… Robert Levine’nin yaptığı da farklı kültürlerle insanların farklı hayat hızlarına sahip olduklarını göstermek. Bunu da çok basit yolla yapıyor.

Bir kafede oturup, 100 metrelik bir mesafe belirleyip, insanlar bu mesafeyi yürürken hızlarını bir kronometreyle ölçerek. Postaneye gidip bu 2 kiloluk paketi veya kağıdı yollamak istiyorum deyip bunun ne kadar zaman aldığını ölçerek çıkardığı sonuçlarda yaşam hızlarına göre kültürleri tanımlayabilmek mümkün. Hatta şimdi şehirleri de Amerika’da 60 tane şehri hızlı yaşanan ve yavaş yaşanan şehirlere ayırdı. En hızlı yaşanan şehirler erkeklerin de en çok kalp rahatsızlığı yaşadığı yerler. Bu hız sizin tüm yaşam tarzınızı belirleyici oluyor. Hepimiz hayatımıza şimdiki zaman hedonistleri olarak başlarız. Hepimiz, memeden biberona zevk almak ister, acıdan kaçınırız. Ailelerin ve özellikle de okulların yapmaya çalıştığı şeylerden biri de şimdiki zaman odaklı küçük canavarları, gelecek odaklı hale dönüştürmek. Bazı kültürler de geçmiş odaklı yapmaya çalışır.

Amerika’da her 9 saniyede 1 çocuk okulu bırakıyor. Bu oran azınlıkların çocukları için daha da kötü. Erkekler de kızlardan daha kötü. Aslında bu ABD’deki erkek çocuklarını bekleyen büyük bir felaketin işaretidir. Bu çocukların liseyi bırakma sebebi sadece performans sıkıntısından kaynaklanmıyor. Güncel bir araştırmaya göre problemlerden biri 21 yaşına gelene kadar ortalama bir çocuk tek başına 10 bin saat bilgisayardan oyun oynamış oluyor. Büyük bir ihtimalle daha fazla zamanı pornografi seyrederek geçiriyordur. Bunları bir araya getirince sosyal yetenekleri gelişmiyor, duygusal paylaşım yapamıyor oldukları görülüyor. Aynı zamanda kendi yarattıkları bir alemde yaşadıkları anlamına da geliyor. Warcraft ve benzeri oyunlarda bunlarda heyecan verici. Yeni öğrendim, hatta bu firmalar 3 boyutlu oyunlar yapmaya başlıyorlar. Böylece, o dünyayı kaplayabilecek. Bu demektir ki çocukların beyinlerindeki kablolar dijital olarak yeni baştan döşeniyor. Bu da onların geleneksel ve analog bir okul sınıfına kendilerini asla ait hissetmeyecekleri anlamına geliyor. Birisi sana bir şey anlatıyor, iyi bir resim bile yok bu da ‘sıkıcı’ demek, hiçbir şeyi kontrol edememek demek, orada pasif olarak oturmak demek ve eğer müfredatı değiştirmek istendiğinde gelenekselciler geri dönüp okuma-yazma-aritmetiğe yoğunlaşma gerek diyor. Felaket demek bu. Bu çocuklar asla buna uygun olamayacaklar. Onlar, şartları kontrol edebildikleri durumlarda olmak zorunda. Öğrenci okul düzeninde hiçbir şeyi kontrol edemez, pasiftirler. Okulda doğru kabul edilmesi gerekilen sonsuz bilgi verilir. Bütün bağımlılıklar şimdiki zaman hedonizminden gelir. Yemek, seks, uyuşturucu, kumar vs. tüm propaganda, bütün eğitici mesajlarımız, tüm kamu spotları gelecek zaman odaklı çocuklara yönelik.

Problem şu; bu çocuklara kötü davranışların etkileri anlatılıyor. Gelecek odaklı çocuklar bunları zaten biliyor ve yapmıyorlar. Şimdiki zaman odaklı çocuklar gelecekteki sonuçları biliyorlar. Buluğ çağında bir genç kız, eğer korunmadan seks yaparsa hamile kalabileceğini veya zührevi hastalık kapabileceğini biliyor. Ama bu bilgi asla davranışını değiştirmiyor. Bu da zaman perspektifiyle ilgili ilginç bir şey.

Bence teknolojinin gençlerin beyinlerini yeniden şekillendiren gücünü azımsıyoruz. Gençler artık saat takmıyor. Diyorlar ki o tek fonksiyonlu bir alet. Tek fonksiyonlu bir aletle zaman kaybetmiyorlar. Dijital dünyada yaşıyorlar, önemli olan şey ‘saniye’, söylemeyi unuttum. ABD’de insanları en çok kızdıran şeylerden biri bilgisayarın açılmasının ne kadar uzun sürdüğü ve bilgisayara bir şeyin indirilme süresi bir dakikadan az! Bu bile insanları sinirlendiriyor. Bu duygusal bir duruma dönüşüyor. Sırada beklerken, garsonu beklerken sinirleniyor insanlar. Beklemek vakit kaybı. Bilgisayarın açılmasını beklerken bile bence kültürümüzde temel bir değişim yaşanmakta.

Biz yetişkinler şunu anlamıyoruz. Çocuklar bizim çocukluğumuzdan tamamen farklı. Bu da zamandaki devrim yüzünden. USA Today gazetesiyle beraber yaptığımız güncel bir araştırmada Amerikalıların ne kadar meşgul olduklarını sorduk. Yarısından fazlası “bu sene geçen seneden daha yoğunum”  ve “arkadaşlarımı, ailemi ve uykumu başarılı olmak için feda ediyorum” dedi. Diyelim ki 8 günlük bir hafta var artık dünyada “ekstra günle ne yaparsınız” diye sorduk. “çok iyi olurdu” cevabını aldık. “o günü de çalışarak geçirir, daha başarılı olurdum”. Arkadaşlarla, aileyle hatta uyuyarak bile değil. Bu araştırmayı 20 sene öncede yapmışlardı. Yine canım sıkılmıştı. ABD’deki ailelerin sadece %60’ı akşam yemeğini oturup beraber yiyordu. Biz aynı araştırmayı geçen yıl yaptığımızda sadece 5 aileden 1’inin beraber akşam yemeğine oturduğunu gördük. ABD’de biz aile değerlerinden bahsediyoruz. Beraber yemek yemeyen, aile değerlerine sahip olamaz. Bence hayatın bilmecelerinin çoğunu kendi zaman perspektifimizi anlayarak çözebilir ve başkalarınınkini de çözebiliriz. İnsanlarla çalıştığımız birçok konu aslında zaman perspektifi çatışmasından geliyor. Bir kez bunu anlayınca Sen aptalsın, çocuksun veya domuz kafalısın veya otoritersin gibi suçlamalar yapmayı bırakabilir insan.  Gerçekten de dünyanın en basit fikri…

Prof. Philip Zimbardo

Geleceğin söz sahibi: Sürdürülebilirlik

Dün Sürdürülebilirlik Akademisi tarafından Amerika merkezli Sustainable Brands işbirliği ile gerçekleştirilen Sürdürülebilir Markalar Konferansı’na katıldım. Oldukça güzel hazırlanan bu organizasyona katılım yüksekti. Dünyanın önde gelen firmalarının sürdürülebilirlik, marka stratejisi, tasarım ve iletişim yöneticileri; sivil toplum örgütleri ve akademi mensupları; fikir önderleri, Sürdürülebilir Markalar Konferansı 2013’te biraraya geldiler.

Sürdürülebilirlik, Türkiye’de yeni bir kavram. Sürdürülebilirlik konusu üzerinde çok konuşulacak, gündemleri, firmaları oldukça meşgul edecek bir konu haline gelecek.

Konferansta aldığım notlar aşağıdadır. İyi okumalar.

10

-Tüketici davranış analizleri, şirketlerin ne yapacağına ışık tutuyor.

-Tüketiciler, sevdikleri markaların topluma değer katan markalar olmasını istiyor.

-Markalar, artık sürdürülebilir iş modeline göre yönetilecek.

-Bugün artık iş dünyasının gündeminde, hızlı nüfus artışı, çevresel etkiler ve toplumsal refah konuları var.

-Markalar, sürdürülebilir yaşam, sürdürülebilir tüketim ve sürdürülebilir üretimi yöneten hale gelmeye başladı.

-Markalar, tüketici profilini etkileyen ve değiştiren konumda.

– Markalar, sadece birer logo değil, geleceğin bir temsilcisi.

-Değişim kendiliğinden olmaz, hepimizin seçimleri ile olur.

-Her marka oynayacağı rolü seçmeli.

-Sürdürülebilir marka nedir? İnsanlar ile insanlar için çalışmaktır.

-Markanız, kimliğinizdir. Gelecek için değişim, marka devrimiyle gelecek.

-Birey olarak sizin ve markanızın yaratacağı devrim ne?

-Güçlü markaların gücüne inanın, onlar dünyayı değiştirebilirler.

-Yapılan tarım uygulamaları değiştirilmezse, 2025’e kadar dünyadaki toplam tarım alanının %70’i kaybedilecek.

-Markaların amacı ile sürdürülebilirliğini iç içe getirince buna marka-sevgi anahtarı deniyor.

-Sürdürülebilir hedefler, güçlü markalar ile yaratılır.

-Sosyal değişim için, markalar önemli bir araçtır.

-Bugünün marka liderleri, geleceği şekillendiriyor.

-Sürdürülebilir tarımın arkasında aslında tutku dolu çiftçiler yatar.

-Sürdürülebilirlik, markaların vicdanı olmaktan çıkıp iş modeli haline gelmeli.

-Sürdürülebilir hedefler ile güçlü markalar yaratılabilir.

-Business is not merely a science. Business is a hard art.

-Sürdürülebilirliğin kalbinde işbirliği var.

-İyimser bakış açısına sahip olanlar, gelecekte daha başarılı olacak.

-Sürdürülebilirliğe, sadece CEO’nun inanması yeterli değil. Sürdürülebilirlik sadece şirketin DNA’sında değil, çalışanların da DNA’sında var olmalı.

-Sürdürülebilirlik, hem kazandıran, hem de doğaya ve insanlığa pozitif geri dönüşler yaptıran bir iş modelidir.

-Markaların, karlılığın ötesinde amaçları olmalı.

-Tüketicinin zaman kavramı ve tanımı değişiyor.

-Günümüzde tüketici, yaşadığı koşullara karşı kendi çözümlerini üretmeye çalışıyor.

-Tüketicinin hayatını kolaylaştıran markalar, sürdürülebilir başarı elde edebilir.

-Zaman değişiyor, en önemlisi değerler değişiyor.

-Alışveriş alışkanlıkları son 20 yılda değişti. İstediğim kadar, istediğim zaman. Tüketim revaçta.

-Bir markanın alınması için 4 kez denenmesi gerekiyor.

-Artan seçenekler, tüketicinin işini zorlaştırırken, e-ortam satın alma karar sürecini kolaylaştırıyor.

-Araştırmalara göre bir marka hakkında 1 olumsuz yorum ile %36 oranında tüketicilerin satın alma kararları etkileniyor.

-Markaların hasar görmüş itibarını onarması için ortalama 3,9 yıla ihtiyacı oluyor.

-Shopnography: Tüketicinin alışveriş sürecini takip ederken etnografi ile alışveriş deneyimi bir arada değerlendirilmeli.

-Ancak ve ancak çevresel, ekonomik ve sosyal sürdürülebilirlik bir denge içerisinde sağlandığında sürdürülebilir gelişme sağlanabilir.

-Akıllı telefonlar, normal telefonlara göre satın alma kararında 5 kat etkili.

-Sürdürülebilirlik bir yolculuktur, ulaşılması gereken bir durak değil.

-Değer zincirinde farklı partnerler ile sürdürülebilir bir konsept oluşturmak isteniyor.

-Sürdürülebilirlik konusu, şirketlerin stratejilerine gömülü bir hale gelmeye başladı.

– Markaların gelecekteki iletişim tasarımlarında deneyimi tüketicilerle birlikte tasarlama ve değer yaratma var.

-Sadece ticari marka olmak yetmez, tüketicinin kalbini okuyarak güven markası olmak önemli.

-Toplumun %64’ü markaların sürdürülebilirlik için devletten daha çok sorumluluk alması gerektiğini belirtiyor.

-Vodafone, e-faturaya geçen müşterileri sayesinde 8 Eyfel kulesi boyunda kağıt tasarrufu sağlamıştır.

Sürdürülebilirlik için, var olan güveni korumalı ve tüketiciyle ilişkiyi her gün yeniden yaratmalıyız.

-Değişim denince akla ilk olarak ‘Zor’ geliyor.

-Karar vermenin %95’i bilinç dışı gerçekleşiyor.

-Düşük karbonlu kalkınma, önümüzdeki yılların anahtar sözcüklerinden biri.

-2012 Türkiye tüketim araştırması sonuçlarına göre tüketiciler için yeşil ürünler, geri dönüşümlü poşetler. Yine bu araştırmaya göre, yeşil ve çevre dostu bu ürünleri kullanmaktaki en büyük engel, Yüksek fiyat. Tüketiciler cam sektörünü, en yeşil sektör olarak görüyor.

-1 kg pamuk dokuma üretimi için 2700 lt temiz su kullanılıyor. Gelecekte pamuk üretimi düşecek, dolaylı olarak modayı, kullanılan hammaddeleri etkileyecek.

-2030 yılında orta sınıf sayısı şuan olanın 3 misli olacak.

Araştırmada Yenilikler Konferansı- Gözlem Notlarım

Bugün Swissotel The Bosphorus İstanbul’da Ipsos Türkiye tarafından düzenlenen Araştırmada Yenilikler Konferansı’na katıldım. İlk kez araştırma sektörü ile ilgili bir konferansa katılıyorum ve konferansın konu başlıklarının sosyal medya açısından ele alınması oldukça isabetli bir seçim olarak karşımıza geldi. Sosyal medyanın  bir ağ olarak her sektörde ivme kazanması, Türkiye’nin gelişimine büyük katkılar sağlayacak düzeye geldi. Bu açıdan en çok da araştırma sektörüne yeni bir soluk getireceğine inancım tam.

donkişot

Konferansta konuşmacı olarak Vural Çakır, Andrew Leary, Charles Adriaenssens, James Randall, Darren Smith, Clifford Young vardı. Her biri araştırma alanında önemli kişiler.

Şimdi sözü, değerli konuşmacılardan dikkatimi çeken sözlere bırakıyorum.

-Yönetici,  iş sonuçlarıyla ilgilenir. Değer zincirinin son kısmından hayata bakar. Klasik araştırma burada eksik kalır.

-Şirketler, araştırma kaynaklarını daha çok gelişmekte olan ülkelere kaydırıyorlar.

– Araştırmanın, değer zinciri değişiyor.

-Sorun, tüketicinin tanımının yerini yeniden insan tanımının alması gerekiyor.

-Klasik araştırmanın oluşturduğu temel değeri, veri oluşturma meydana getiriyor. Sonrasında ise ortaya çıkan rakamlara göre değerlendirerek veriden bir hikaye oluşturmak önemli hale geliyor.

– Araştırma endüstrisinin sınırları değişiyor.

-2023 yılına kadar gelişmekte olan ülkelerin araştırma konusunda gelişmiş ülkeleri yakalayacak olması söz konusu olacak.

-Geleneksel araştırma, teknolojik araçlarla çeşitlenerek gelişiyor.

– Türkiye,  araştırma sektöründe dünyada 27. Sırada. Kişi başına düşen araştırma harcamamız 1,74 $

-Araştırma yatırımları, reklam harcamalarının %4,9’unu oluşturuyor.

-Araştırma sektöründe fiyatlandırma kısmı Türkiye’de en önemli sorunlardan biri. Global fiyat endeksinde Türkiye 38. Sırada. Araştırma sektörünün, küresel endekste kendini regüle etmeye ihtiyacı var.

-Data, fikirlerin büyüyeceği yeni toprak olacak ve data medyumları yeni dönemin mesihleri olacak. (Jonathan Midenhall)

-Veri artık daha az değerli, sentez yaratmak, hikaye çıkarmak daha değerli.

-Artık tüketici ile nasıl iletişime geçebileceğimizi bilmek önemli.

-Sosyal dinlemenin ilk yolu kimliklendirme ve sonra bu kimlikleri analiz etmedir.

-Sosyal medyayı en iyi şekilde dinlemek önemli, sadece monitor etmek tek başına yeterli değil.

-Bizler insanlara odaklanmalıyız, araçlara değil.

-Bir araştırma tekniği olarak ‘Sosyal dinleme’de, sosyal medyada ne konuşulduğu kadar neden konuşulduğu da önemli.

-Tüketiciyi anlamak, markanın en büyük değeridir.

-Sosyal medyadaki gelişim, akıllı telefonlar tarafından destekleniyor.

-Big data (büyük  veri), sadece  bilgi kaynağı değil, içgörü çıkaracağımız bir kaynaktır. Sorgulandıkça yeni datalara kapı açılır..

-Hız ve çeşitlilik, big data işlenmesinde zorlukların başında geliyor. Big datayı proses ederken yapılandırılmamış verinin analiz edilmesi gerekiyor.

-Big data’nın 4 ana özelliği; Volume(hacim), Velocity(hız), Variety(Çeşitlilik) ve Value(Değer)’dir. Bunlardan en önemlisi, Değer’dir.

-3 big data kaynağı var. 1. third party database(yapılandırılmış veri) 2. customer feedback, sosyal medya,photo, video(yapılandırılmamış veri) 3. weblogs,call records etc.

-Müşteri davranışları araştırma şirketleri tarafından ağırlıklı olarak Twitter’dan izleniyor.

-Müşteri deneyimlerinin kaynaklarını bilmek, hareket alanını belirlemek açısından önemli.

-İletişim farklı sosyal mecralarda yapılabilir, önemli olan farklı da olsa bu veriyi doğru işlemektir.

-Veri dünyası bu kadar büyürken, geleceği okuyarak şekillendirmek de oldukça güçleşiyor.

-Geleceğin Ana Trendleri: 1)Increasingly sophisticated data aggregation software 2)Importance of ‘filtering’ and ‘tagging’ 3) Monetisation of Big Data sources 4) A focus on analysis and value.(Bu en önemlisi)

-Big data hayatında hiçbir şey mükemmel değildir.

-Pazar araştırma, big datanın tam kalbinde oturuyor. Bir dizi veri sahibi ile partnerlik önemli.

-Saniyede 4 bebek doğduğu bir ortamda saniyede 53 akıllı telefon satın alınıyor.

-Günde 21 milyar SMS atılıyor.

-Dünyadaki 7 milyar insanın 6 milyarının mobil telefon erişimi var, ama 2,5 milyarının tuvalet erişimi yok.

-Dünyada anketlerin %75’i hala kağıt kalem ile yapılıyor. Mobil cihazın veri toplaması bu anlamda gelişmektedir.

-Kenya’da internete bağlanan kişilerin %86’sı mobil bağlanırken, bu oran Brezilya’da sadece %8.

-Seçim anketi kamusal alanda çok görünür bir şey ve dinamik olduğu için de hızlı olunması gerekiyor.

-Metodolojiye göre teknoloji yerine teknolojiye göre metodoloji belirlemek hız kazandırır. Hızlı değişen teknolojidir.

-ABD 2012 seçim araştırması panel üyesi olan ve panel harici kişilerle 22 milyon kişi ile görüşülerek yapıldı.

-Tüketicilerin söyleyebildikleriyle söyleyemedikleri arasındaki boşluğu neuroscience doldurdu.